17 Kasım 2009 Salı

Teos Ören Yeri

Teos'ta yapılar mermere benzeyen, sert ve mavimsi renkli, yöresel kireçtaşından inşa edilmiştir. Kireçtaşının ya da bir kısmının alındığı taş ocakları Sığacık'a giden yol üzerinde, Seferihisar'a yaklaşık 1.5 km. uzaklıktaki küçük, fakat dik bir tepede bulunmaktadır. Tepe hala taş ocağı olarak kullanılıyor. 700 m. kadar kuzeybatıda ise ufak bir göl vardır. Buraya tepeden 457.2 m. sonra, anayoldan ayrılan bozuk bir yol ile ulaşılmaktadır. Günümüzden yüz yıl önce, gölün karşısında, yolun öbür yanındaki bir çukurun içinde, taş ocaklarından çıkarılmış dev boyutlu mermer bloklarına rastlanmıştır. Sayıları on beş ya da yirmiyi bulan bu blokların alışılmamış biçimlerde kesildiğini gözlemleyen Hamilton, kendisini bu ölçüde şaşırtan başka bir şey görmediğini söyler. Çoğunun oylumu 1315.6 metreküp dolaylarındadır. Diğerlerinin zaman içinde götürülmesine karşın bugün iki veya üç blok yolun kenarında, bazıları da çevredeki çalılar arasında durmaktadır. Kimisinde, tarihi (o yılki consulün adıyla), çıkarıldığı yeri (bir rakamla belirtilmiştir) ve taş ocağı sahibinin ya da sorumlusunun adını içeren Latince bir yazıt vardır. Hamilton bunların; kap, heykel ya da tapınak hazinesindeki başka eşyaların sergilendiği birer kaide olduğunu düşünmüştür. Doğru açıklama, daha basittir. Sığacık'taki antik iskelenin yanında, yarısı su yüzüne çıkmış benzer bir blok bugün de görülebilmektedir. Olasılıkla blok bir tekneye yüklenirken denize düşmüştür. Taşların ihraç edildiği ve ekonomik nedenlerle bu şekilde kesildiği anlaşılır. Böylelikle, ihraç edilen bloklar kütle görünümünde gönderilmeyip kabaca biçimlendirilmiş, fakat aynı zamanda bu işlemin elverdiğince az malzeme kaybına yol açması sağlanmıştır. Teos mermerinin antik çağda ün ve değer kazandığı, günümüzde de bilinmektedir. Yazıtlarda adı geçen consuller, bu görevi M.Ö. 165-166 yıllarında üstlenenlerdir. Anlaşılan, bu tarihte taş ocaklarındaki çalışma, bir nedenle ansızın durdurulmuş ve bloklar kesildikleri yerde bırakılmışlardır. Bugün denizde bulunan ve suyun etkisiyle bir hayli aşınan blok, boyutları açısından diğerlerine benzer. İhracatçıların taşları daha elverişli boyutlara bölmektense, ağırlıkları 30 tonu aşan bloklar halinde taşıyıp gemilere yüklemeleri, oldukça ilkel palangalardan yararlanıldığı göz önüne alındığında, hayret uyandırmaktadır. Demek ki, büyük bloklara talep yüksektir. Taşın müşterinin nihai amacına yönelik biçimde ocakta kabataslak işlenmeden, bir kütle olarak ihraç edilmesi de şaşırtıcıdır.
Plinius, Teos'u adalar arasında sayar. Bu veriye dayanarak bazı bilim adamları, belki İskender tarafından, kuzey ve güney limanları birleştiren bir kanal yaptırıldığını ileri sürmüşlerdir. Fakat ne böyle bir inşaatın izine rastlanmıştır, ne de Livius'un M.Ö. 190 yılına ait anlatımı bir kanalın varlığına işaret etmektedir. Birçok yanlış bilgi aktaran Plinius, büyük olasılıkla bir kez daha yanılmıştır.
Akropol
Teos ören yeri bazı bakımlardan, olağandışı özellikler gösterir. Kent, bir yarımada yerleşmesi tipindedir. Fakat akropolis burunda değil, yarımadanın ortasında, gerek kuzey gerekse güney limanlara yaklaşık 1.5 km. uzaklıkta bulunan Kabakır tepesinin üzerinde yer alır. Akropol’de yüzeyde görülebilen en önemli kalıntı bir tapınağa aittir. Akropol’de anakayanın yüzeye yakın olması sebebiyle, yoğun bir yerleşme tabakasına rastlanmamıştır. Buluntular sayesinde buradaki yerleşimin ancak MÖ. 4. ve 5. yüzyıllarda arttığı görülmektedir. En eski surlar akropolis tepesindedir.
Çokgen örgülü duvarın bazı kalıntıları günümüze gelmiştir. Ancak kalıntılar bitkilerle kaplandığından, küçük bir kısmı görülebilmektedir. Kyklopik tarzda yapılan duvarlar hakkındaki tarihsel bilgiyi Herodot’tan öğreniyoruz. MÖ. 545 yılındaki Pers istilasında, Pers komutanı Harpagos tarafından yaptırılan yığma tepeler sayesinde Teos’un surları aşılabilmiştir.
Surlar
Kent güneyde, akropolis ile liman arasında uzanır; M.Ö. 3. yüzyılda, düzgün kesme taşlardan örülmüş surlarla korunmuştur. Arazinin düzlüğünden dolayı, duvarlar girinti çıkıntı yapmaksızın birbirleriyle dik açılı köşelerde birleşerek devam ederler bu, hiç alışılmamış bir özelliktir. Surların topraküstü kalıntısı azdır. Kazılar sonucunda ortaya çıkartılan Dionysos Tapınağı yakınındaki kesim, bizleri duvar örgüsü konusunda bilgilendirmektedir.
Güney Limanı
Güney liman, buraya dökülen küçük çayın getirdiği mil ile antik çağdan beri dolmaktadır. Yine de güney burnun iç tarafında, antik iskelenin bir bölümü göze çarpacaktır. Belirli aralıklarla dışa taşan bloklar, birer halka oluşturacak biçimde delinmiş, buralara tekneler bağlanmıştır. Hamilton, halkaların su yüzeyinin hemen üzerinde bulunmasından yola çıkarak, antik çağdan günümüze deniz seviyesinde önemli bir değişiklik meydana gelmediği sonucuna varmıştır. Oysa, denizin bir kulaç kadar yükseldiği bir gerçektir. Bu durumda, halkaların suyun epeyce yukarısında durdukları anlaşılır.
Kuzey Limanı
Kuzeyde 15. yüzyılın sonunda yapılmış olan bir kale kalıntısı vardır. Bu kalenin güneybatısında Roma Çağı'na ait dalgakıranın bir bölümü görülmektedir. Kuzey limanında da bir mendirek ya da iskelenin, Ceneviz kalesinin altından başlayarak su altında devam eden kalıntılarına rastlanır.
Tapınak
İlk kez 18. yüzyılda İngilizler tarafından kurulan Society of Dilettanti Kurumunca kazılmış, bunun ardından girişimci bir İzmirli, bir mermer ocağı kurarak, tapınağı işyerine dönüştürmüştür. 1924 yılında Fransız arkeologlar kazıları yeniden başlattıklarında, temellerden başka pek az parça kaldığını gözlemlemişlerdir. 1964-1965 yıllarında da Türk arkeologları Y. Boysal ile B. Öğün bu kazı ve araştırmaları devam ettirmişlerdir. Günümüze kalmış olan kaide, sütun başlığı ve diğer üstyapı parçalarının yeniden dikilmesi ile geçici bir anastylosis yapılmıştır. Kazılarda tapınak ile sur duvarı arasında taş döşemeli bir sokak ortaya çıkarmışlardır. Sokağın ortasında, bir su kanalı boylu boyunca devam etmektedir. Tapınak ve tiyatro arasındaki alan da temizlenmiş, burada konutların yanı sıra yine akaçlı, dar bir sokağa rastlanmıştır.
Anakayanın düzleştirilmesiyle oluşturulan ve doğudan 12, batıdan 5 basamakla yükseltilen bir podyum üzerine yerleşmektedir. Anakaya üzerine moloz taş dolgu yapılarak alt yapısı oluşturulmuştur. Tapınağın doğu tarafında bir sunağa ait olduğu düşünülen kalıntılar yer almaktadır.
Boyutları 7.30 x 38.46 m. ve cella uzunluğu 100 ayaktır. Kısa kenarlarında altı, uzun kenarlarında on bir sütun bulunur.
Samos’taki Hera tapınağıyla benzerlikler göstermekle birlikte İyon düzeninde bir tapınaktır. Yapı iki sütunlu derin pronaosu ve iki sütunlu dar opisthodomosu ile Pytheos'un Priene'deki Athena Tapınağına çok benzemektedir. 
Çevresindeki temenos duvarının trapez biçimi olağan değildir. Yapı, Roma İmparatorluk Dönemi'nde yenilenmiş ve imparatora, olasılıkla Hadrianus'a adanmıştır. Adak yazıtına ait parçalar günümüze erişmiştir.
Dionysos Teos'ta Setaneios adıyla da anılmıştır. Setaneios, genellikle toprak ürünleri için "bu yıla ait" veya "baharın ilk meyvesi" anlamında kullanılan bir sözcüktür. Bu ad, tanrının yalnız tiyatro ve şarap tanrısı değil verimlilikle ilgili bir tabiat tanrısı olduğunu da belirtmektedir.
Tapınakta yeni bulunan bir yazıt, tanrı Dionysos'un yanında tapınılması kararlaştırılan, Kral Antiokhos ile kızkardeşi Laodike onuruna uygulanacak işlemlerin ayrıntılarını bildirmektedir. Antiokhos'a sunulması uygun adaklar arasında, herhangi bir mevsimin ilk ürünleri de sayılmakta, aynı kuralın Dionysos Setaneios için de geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Türk kazılarının gün ışığına çıkardığı yazıt, Hellenistik krallar adına kurulan kültler konusunda eşsiz bir bilgi hazinesidir ve krala yönelik dinsel törenlerin, kentin yerleşik dinsel uygulayımları içine bilinçli bir biçimde gömülerek, onunla kaynaştırıldığını gözler önüne sermesi açısından, büyük önem taşımaktadır. Laodike ile ilgili dinsel kurallardan birine değinmemiz yerinde olacaktır. Yazıtta, agoradaki bir çeşmenin Laodike'ye adanması ve bu çeşmeden akan suyun, özellikle kurban törenlerinde, ölülerin yıkanmasında ve gelinlerin törensel düğün banyosunda kullanılması şart koşulmuştur. Romalıların Bacchus adını verdikleri Dionysos, Teos'ta taze şarabın tanrısıdır olasılıkla.
Tapınakta Dionysos'un ayakta duran, vücudu S şeklinde kıvrım yapan, bir elinde asa, diğerinde içki kabı tutan bir heykeli vardır.
Tiyatro
M.Ö. 2. yüzyılda yapılmış olan tiyatro akropolün güneybatı ucundadır. Tiyatro, Dionysos Sanatçılarının yurdu için özel bir önem taşır.
Tiyatro, Akropol tepesinin güney yamacına, doğal eğimi kullanarak kurulmuştur. Eğimin yetersiz olduğu durumlarda tonozlu geçitler yapılmıştır. Sahne binası mimari elemanları korunmuş olmasına rağmen cavea’ya ait bloklar tahrip olmuştur. Tiyatronun orkestra çapı 20 m. cavea çapı ise 60 metreye yakındır. Oturma basamaklarının sayısı belli olmamakla birlikte, yüksekliği 34 cm. genişliği 60 cm. boyutlarındadır. Tiyatro yakınında bulunan mimari elemanlar sayesinde, Helenistik dönemde İyon düzeninde skenesi olduğu, Roma döneminde ise İyon ve Korinth düzenlerinin kullanıldığı iki katlı scaenae fronsa sahip olduğu söylenebilir.
Tiyatro, Helenistik dönemde yapılmıştır. At nalı şeklindeki planı ve yamaç eğimini kullanması sebebiyle Helenistik özellikler göstermektedir. Roma Çağı'nda sahne binası büyütülmüştür. sahne binası genişletilmiş ve cavea’yı yükseltebilmek için altına tonozlu geçitler (vomitorium) yapılmıştır.  Dolayısıyla Roma tipindedir. Son kazılar sırasında temizlenen sahne çok iyi korunmuştur. Oyuncuların temsil verdikleri sahnenin derinliği 4.27 m.yi bulur.
Seyircilerin oturma yerinden kentin ve denizin görünüşü ile Teos tiyatrosu, doğa ile uyum içinde olan Hellen tipi tiyatro yapılarına güzel bir örnektir. Teos tiyatrosundan manzara, çağımız yazarlarını coşkulu bir hayranlığa sürükler. Buradan bütün ören yerini, limanı ve Myonnesos burnuna dek uzanan kıyıyı görmek mümkündür. "Böyle bir manzarayı görmek" der Hamilton, "Agamemnon ya da Medeia oyununu izleyen bir insanın duyduğu keyfi nasıl da arttırmıştır." Asia Minör in Ruins (Kalıntılar İçinde Anadolu) adlı eserinde Ximinez, daha da ileri gider: "Bir tiyatronun yerleştirileceği konumu seçerken Yunanlılar ilk ağızda, bakacakları manzarayı göz önüne alırlardı." Kanımca, bu yanlış bir yargıdır. Çoğu Yunan tiyatrosunun güzel bir manzaraya sahip olduğu bir gerçektir. Ancak, bu durum tiyatroların yamaca inşa edilmesinden ve Yunanistan ile Anadolu topraklarının doğal güzelliğinden kaynaklanır. Aynı manzara, yılın her günü, üstelik bir tiyatrodakine oranla daha iyi bakış açılarından izlenebilir. En azından alt sıralarda oturanların görüş açısının, sahne yapısı ile kesilmesi kaçınılmazdır. Üstelik antik tiyatrolarda sunulan oyunlar yılın belirli günleri ile sınırlanmış özel olaylardır ve insanlar öncelikle bir oyunu izlemek amacıyla buraya gelirler. Yaşamları boyunca gördükleri manzarayı bir dakika bile düşünmeleri olası değildir. Dahası, böyle bir görüntüden etkilenecekleri de kuşkuludur. Deniz ve kıyı, dağlar ve mavi gökyüzü, Yunanlıların yaşadıkları ülkeler göz önüne alındığında, sıradan özelliklerdir. Onlar bizim için çekicidirler, ama Yunanlılar sulak ve verimli ovaları yeğ tutmuşlardır.
Seyircilerin oturma yerleri (auditorium) bütünüyle tahrip olmuştur. Özellikle Bizans döneminde büyük tahribat görmüş olan bu tiyatronun oturma taşları kale yapımlarında kullanılmıştır.
Değişik bir özellik, proskeniondaki taşkın blokların, birtakım künklerle yataylamasına delinmiş olmasıdır. Birbirlerine bağlanmayan künklerin işlevini belirlemek kolay değildir. Akustiği desteklemek amacıyla yerleştirildikleri öne sürülmüş ise de böyle bir olasılık çok uzak gözükmektedir. Bilindiği gibi, Yunan tiyatrolarında akustik, her zaman kusursuzdur. Ayrıca, antik çağda akustiğin güçlendirilmesi için, izleyicilerin oturduğu bölüme ses yansıtan çanaklar yerleştirilmiştir. Yazılı kaynaklarda, bu çanakların bronzdan yapılması, on üç adet olması, dördüncü ya da beşinci aralıklara ayarlanması ve caveanın çevresine, yatay bir sıra oluşturacak biçimde, baş aşağı durumda yerleştirilmesi öğütlenir. Bugüne değin, antik tiyatroların hiçbirinde bir bronz çanak saptanmamıştır, ama olasılıkla aynı işleve yönelik toprak kaplar ile kimi kez karşılaşılmaktadır.
Odeion
Teos'taki güzelliklere 1964 yılı kazısı sonucunda bir yenisi eklenmiştir. Tiyatronun güneydoğusunda ve Dionysos Tapınağı'nın kuzeydoğusunda bulunan odeion (üstü çatı ile örtülü tiyatro), Roma Çağı'nın en iyi korunmuş yapılarından biridir. Odeion, on bir oturma sırasından oluşur. Burada ele geçen iki heykel kaidesinin üzerindeki yazıtlar, Roma imparatorluk Döneminde yaşamış seçkin Teosluları onurlandırmaktadır. Antik çağda odeionlarda müzik resitalleri verilmiş ve en azından bazı yerlerde, tiyatroda sahnelenecek oyunların provaları yapılmıştır.
Gymnasion
Akropolisin kuzeydoğusunda, bir yazıt yardımıyla gymnasion olduğu belirlenen, büyük yapı halen toprak altındadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder