22 Ocak 2010 Cuma

İYON GEZGİNLERİ.2 LEBEDOS, NOTİON

İYON GEZGİNLERİ. 2
LEBEDOS, KOLOPHON, NOTION
Teos’tan ayrılıp Sığacık üzerinden Seferihisar – Gümüldür – Kuşadası yoluna çıkıyoruz.. Şimdiki rotamızdaki Lebedos Kısıkköy mevkiinde denize doğru uzanan küçük bir yarım adanın üzerinde kurulu bir liman kentiymiş. Hemen 10 km uzaklıktaki Karakoç Kaplıcaları da Lebedos’un sınırları içinde. Lakin Lebedos ne liman şehri olarak gelişebilmiş ne de sağlık merkezi olarak. Yakınındaki Teos ve Efes gibi ticari anlamda gelişmiş liman şehirleri ve yine Bergama’daki Asklepeion, Alliianoi ve İzmir’deki Agamemnon kaplıcası gibi dönemin gelişmiş sağlık merkezlerinin gölgesinde kalmış.


Bugün için de değişen bir şey yok. Diğer ören yerlerinin yanında yine gölgede kalmış. Yol üzerinde Lebedosu gösteren bir tek yönlendirme ve bilgi levhası yok. Tanrı google’dan razı olsun diyoruz. Google Earth’ten indirdiğimiz haritalarla elimizle koymuş gibi buluyoruz Lebedosu. Tabii bir ören yeri olarak değil. Terkedilmiş bir kampingin içinde sadece sur kalıntılarını buluyoruz. Yarımadanın içerilerine doğru hareketlendiğimizde yarım kalmış yazlık bir sitenin çürümeye yüz tutmuş kaba inşaatı ile karşılaşıyoruz. Bir de köpek var yazısı ile. Etraf o kadar terkedilmiş gözüküyor ki köpeğin bile yaşayacağına ihtimal vermiyoruz. Ama biraz sonra yanıldığımızı anlıyoruz. Havlayarak saldıran bekçi köpeklerinden bağlı oldukları zincirler sayesinde kurtuluyoruz.


Lebedos’un antik tarihine bakacak olursak,
İki tanesi, diğerler İyon Kentleri yanında belirgin bi­çimde sönük kalıyordu. Bu iki kent Myus ile Lebedos idi. Gerek Myus’un gerekse Lebedos’un kalıntıları azdır. Myus’u Maiandros (Büyük Menderes) Nehrinin çamuru ve sivrisinekleri yok etmiştir. Lebedos ise bir yarımadanın üzerinde sessizce yaşamını sürdürmüş, tarihte önemli bir rol oy­namamıştır.
Lebedos’un kuruluş tarihi M.Ö. 7. yy olarak tahmin edilmektedir. Ancak 2004 yılında sur duvarlarının bulunduğu yarımada üzerinde yapılan bazı yüzey araştırmalarında, işlenmiş küçük bir obsidyen yonga bulunmuştur. Bu yüzden burası İyon kolonileri öncesi döneme ait ve muhtemelen neolitik çağda yerleşilmiş bir yer olduğu düşünülür.Kentin kuruluş efsanesi alıştığımız türdedir. Başlangıçta yöre­de yaşayan Kanalılar, İyon göçleri sırasında Kodros oğullarından birinin önderliğindeki bir topluluk tarafından yurtlarından kovulmuşlardır. Kodros oğlunun adı, yazılı kaynaklarda Andraimon ya da Andropompos şeklinde geçmektedir. “İnsanlara eşlik eden” an­lamındaki ikincisi, bir koloni kurucusu için kuşku uyandıracak de­recede uygun bir addır ve tam bir güvenle efsanevi bir kişinin adı olarak kabul edilebilir.
Sonuç olarak, Lebedos’un erken dönem tarihi büyük bir boşluk­tan ibarettir. Bildiğimiz kadarıyla, ne denizaşırı ülkelere koloni göndermiştir, ne de İyon uygarlığının altın çağında Lebedos’lu bir ozan, düşünür ya da bilim adamının adı duyulmuştur. Aslında Le­bedos yalnız bu dönemde değil, hiçbir zaman ünlü bir kişi yetiştirmemiştir. Lade Savaşında da İyon donanmasına bir katkıda bulun­mamıştır. İ.Ö. 5. yüzyılda Atina Deniz Birliğine (Delos Birliği) ön­celeri üç talent ödemiş, fakat kaynaklarının bu tutarı karşılaya­madığı anlaşılınca, vergi bir talente düşürülmüştür. Lebedos, Kla­sik Dönem’de sikke basmayan tek İyon kentidir.
Termal bir şehir olması nedeni ile o dönemdeki elit kesimin yaşadığı ve 12 İyon şehrinin tek kumarhane şehri olarak bilinmektedir.Hellenistik Dönem’de iki veya üç kez adı geçer. Bunlar da kenti parlak bir durumda göstermez. Antigonos, Lebedos’u Teos topraklarına katmayı tasarlamıştır. Anlaşıldığına göre, bu tasarı Lebedos’un tümüyle terk edil­mesini gerektiriyordu, ancak yürürlüğe giremedi. Antigonos’tan sonra çevreye egemen olan Lysimakhos’un, Lebedos’u kökten yok ettiği ve halkı Ephesos’a yerleştirdiği söylenir. Kendisini harita­dan silmeye yönelik bütün bu girişimlere karşın kent, varlığını sürdürmeyi başarmıştır. İ.Ö. 266 dolaylarında Mısır Kralı II. Pto-lemaios’un egemenliğine girmiş ve bir şekilde yeniden kurularak, Ptolemais adını almıştır. Bu ad sadece altmış yıl kullanılır.
İ.Ö. 2. yüzyılda Dionysos Sanatçılarının İyon kolu, Lebedos’ta artık sürekli yerleşeceği bir merkez buldu. Teos, Ephesos ve Myonnesos’tan uzaklaştırılan bu baş belası birlik, salt ek insan gücü sağlayacağı hesaplanarak Lebedos’ta iyi karşılandı. Nüfus azlığı burada daima sorun yaratmıştı. Birlik Priene’ye kısa bir yolculuk dışında, ne olursa olsun, Lebedos’ta kaldı artık. Strabon’un zama­nında, çeşitli oyunlar da içeren Dionysos onuruna bir şenlik her yıl yineleniyordu. Strabon’dan kısa bir süre önce yazan Horatius’un, Lebedos’tan “terkedilmiş bir köy” diye söz etmesi ise şaşırtıcıdır. Ozan hiç kuşkusuz yanılmakta ya da en azından abartmaktadır. Tersine, kent, varlığını sürdürmüş ve İ.S. 2. yüzyıl sonuna dek sik­ke basmıştır.
Elimizde çektiğimiz sur fotoğrafları ile Lebedos’tan ayrılıp Notion’a doğru devam ediyoruz.
Kolophon denizden oldukça içerde kurulmuş tek iyon kenti. Ahmetbeylide ki Notion kenti muhtemelen Kolophon’un limanı olarak kullanılmaktaydı. Ahmetbeyli plajları bölgesindeki yüksekçe ve dik bir tepenin üzerine kurulmuş Notion.


Araçlarımızı plajda güzel bir piknik alanına bırakıp tepeye doğru yöneliyoruz. Yalnız önümüzde bir engel var Denize dökülen ve balıkçı teknelerinin korunak olarak kullandığı dere.


Yüz, yüzeli metre içerde üzerinden tek kişinin geçebileceği portatif bir köprü buluyoruz ve karşı kıyıya geçiyoruz.

Yaklaşık 55 derece eğimli tepeye keçi yollarını takip ederek çıkıyoruz.. Yukarıda bizi düz bir plato ve muhteşem manzarası karşılıyor. Yüzümüzü denize döndüğümüzde karşımızda Ege Denizi ve Sisam adası, sol yanımızda Efes ve Kuşadası Körfezi, tam arkamızda da Klarosun sütunlarını seçebiliyoruz.
Notion, kıyıda yükselen ve birbirinden küçük bir toprak parçası (berzah) ile ayrılmış olan, üstü düz ve basık iki tepenin üzerinde 500 x 1000 m’lik bir alanda yer almaktadır. Kent, Klaros Tapınağı’ndan hemen hemen 2 km. uzaklıktadır. Kalıntılann göz alıcı bir nitelik taşıdığı söylenemez. Görünürdeki izler azdır. Terkedilmiş bir bekçi kulubesi karşılıyor bizi. Ören yeri iyi bir şekilde korunmamıştır.Hakanın notlarına göre; 1921 yılında Charles Picard’ın başkanlığı altındaki bir Fransız araştırma heyeti burada çalışmıştır. Son yıllarda Erol Atalay kazılar yapmıştır. Genç yaşta ölen arkeoloğun ardından çalışmaları Selahattin Erdemgil yönetmektedir.3.22 km. boyunca uzayıp giden bir savunma duvarı tüm yükseltiyi çevrelemiştir. Hellenistik Dönem’de inşa edilmiştir. Yer yer bazı parçalannın iyi durumda korunagelmiştir. Düzgün dörtgen bloklardan yapılan kent duvarı, kare şeklindeki kulelerle desteklenmiştir. Duvar yüzünde bazı yerlerde Roma Çağı’nda yapılmış olan harçlı onarım görülmektedir. Kentin iki kapısı bugün de ayakta olup, birisi batıda, diğeri ise kuzeydedir. Bununla beraber daha başka kapılar da olmalıdır. Ayrıca güneydoğu uçta merdivenli bir giriş bulunuyordu.
Batı tepede etrafı kolonadlarla çevrilmiş küçük bir tapınak göze çarpıyor.. Korinth düzeninde bir templum in antis olan yapının bugün yalnız te­melleri durmaktadır. Tapınağın ölçüsü 7,50 x 16 m. olup, krepisi (platform) üç basamaklı­dır. Friz, boğa başları ile desteklenen defne yapraklı dallardan oluşan girlandlarla süslenmiştir. Dese de bizler devrik bir iki sütun ve bir adet dorik bir adet iyon sütun başlığından başka çok önemli bir kalıntı göremiyoruz.
Tapına­ğın doğusunda 5,30 x 7,72 m. ölçüsünde bir sunak, dört yanında Dor düzeninde stoalar vardır. Stoalarla birlikte temenosun dış ölçüleri 17,10 x 38,15 m’dir. Doğu, batı ve güney stoaların dış yüz­lerinde dükkânlar bulunuyordu. Stoaların, tapınağın ve temenosun aynı doğrultuda ol­mamaları şaşırtıcıdır anlatımına karşın biz yine ne dükkan kalıntılarını ne de stıayı hayal ettirecek kalıntıları göremiyoruz.. Bergama’daki Athena Temenosunun planını anımsatır. Ro­ma sanatındaki geleneğe karşın bu şekildeki düzenleme, büyük bir olasılıkla, Notion hal­kının Hellenistik Dönem’de inşa edilmiş olan yapıların geleneksel stiline, Roma Çağı’nda da bağlı kalmalarından doğmuştur. Önceleri yapının Klaros Apollon’una ait olduğu sanılmış, ama Fransız arkeologların ortaya çıkardığı bir yazıtın yardımıyla Athena’ya adandığı kanıtlanmıştır. Hadrian Dönemine tarihlenmektedir. Athena Kutsal Yerinin kuzeydoğusunda küçük bir ta­pınağın kalıntıları bulunmaktadır. Ancak bu tapınağın hangi tanrıya sunulduğu bilin­memektedir. Akropolde iki agora vardı; biri merkezde, bele inen yamaçta, diğeri ise doğuda idi; ancak, bunların her ikisi de iyi korunmuş herhangi bir kalıntıya sahip değillerdir. Akropolün orta­sında bulunan agoranın doğu tarafının hemen yanında, bir bouleuterionun kalıntıları nı buluyoruz.. Oturma sıraları içeren ve günümü­ze pek az kalıntı bırakan yapının adliye binası olduğu öne sürülmüştür. Basamaklarına oturp soluklanıyoruz.
Ortada üzerinde güneş saati bulunan bir mermer kütlesi su birikintisinin içinden bize bakıyor. . Oysa yapının agoraya bitişik konumu ve içindeki oturma yerlerinin kare biçimli mekânın üç kenarı boyunca düzen­lenmesi, Priene ve Herakleia’daki senato binalarını anımsatmakta ve Notion’daki yapının da aynı işlevi taşıması da­ha güçlü bir olasılık gibi gözükmektedir. Biraz daha ilerlediğimizde karşımızdaki yamaçta inşa edilmiş tiyatroyu görüyoruz. Tiyatroya kadar yürümeyi göze alamıyoruz. Karnımız acıktı ve sucuk ekmek partisi bizi bekliyor. Bu nedenle Hakan’ın anlattıklarını dinliyoruz.
”Kentin tiyatrosu akropolün kuzeydoğu kısmında, doğudaki agoranın kuzeybatısına doğru olan bir bölgede bulunmaktadır. Yirmi yedi oturma sırası içeren bu küçük ti­yatro, günümüze değin kazılmamıştır. Cavea, Yunan tiyatrolarındaki gibi yarım daireyi aşar. Helenistik Dönem’de inşa edilmiş ve Roma Döneminde geçirdiği onarım sırasında büyük yapısal değişiklikler olmuştur. Her ne kadar at nalı biçimi korunmuşsa da, Roma yapı stiline uyan kemerli bir diazoma ile tiyatro yeniden inşa edilmiştir. Yapının güney istinat duvarı, tonozlu geçiti ile ayakta kalmıştır. Sahne yapısına ait azımsayamayacağımız kalıntılar, şimdilik toprak altındadır.
Notion’un adını tarihe ilk kez yazdıran bir duvardır. Bu duvarı, Pers yanlıları kendilerini karşıtlarından ayırmak amacıyla inşa etmiştir. Kazısı yapılmamış duvarın yaklaşık konumu belirlenebilmektedir. Ti­yatro ile agora arasında, yerleşmenin daraldığı kesimde bu­lunmalıdır. Bu kesimde, özellikle tiyatro yakınında kimi duvar kalıntılarına rastlanmıştır. An­cak bunlar kesin tanı için yeterli değildir. Büyük bir olasılıkla du­var, bunalımın bittiği günlerde, artık istenmeyen bir engel sayılarak yıkılmıştır.
Yerleşmenin kuzeyindeki tepenin batı yamaçlarında büyükçe bir nekropolis vardır. Mezarlar ya düşeylemesine toprağa ya da yataylamasına kayalara açılmış, ender olarak toprak üstüne inşa edilmiştir. Yerleşmenin batısında, ırmağın karşı yakasında, kıyıya yakın bir mağara ile karşılaşılır. Genişlik ve derinliği 15 m., yük­sekliği 3.05 m.yi bulan mağaranın dibinde cılız, fakat içilebilir bir su kaynamaktadır. Pınarın üzerine bir kemer, çevresine de birta­kım nişler açılmıştır. Antik çağda kutsal bir nitelik taşıdığı anlaşı­lan mağara ile ilgili herhangi bir bilgi edinilememektedir.
Herodotos’a göre Notion bir Aiol kentiydi ve Aioller bereketli toprağa sahip, ancak havası İyonlar’ınki kadar güzel olmayan ülkede yaşıyorlardı. Notion da Kolophon gibi, Attika-Delos deniz birliğinin bir üyesiydi.
Tarihi boyunca Notion bağımsız bir kent olduğu halde Kolophon’un bir parçası gibi görünmüştür. Örneğin Notion’a “Deniz üzerindeki Kolophon” ; “Yeni Kolophon” ya da “Güneydeki Kolophon” gibi adlar verilirken Kolophon kentinin adını ise eski ya da Kuzeydeki sözcükleri eklenerek iki kentin birbiriyle karıştırılması önlenmek istenmiştir.
Kolophon’un tahribinden sonra sosyo-ekonomik yönden giderek çok güçlü bir konuma gelmesine karşın, Notion hiçbir zaman sikke basmamıştır. Kentin, Attika - Delos Birliğine ödediği verginin azlığına ve sikke basmamış olmasına bakıldığında, Notion’un, en azından Lysimakhos dönemine değin, Kolophon’a kıyasla sosyo-ekonomik açıdan daha güçsüz bir konumda olduğu görülür. Kentin akropolünü çevreleyen 4 km uzunluğundaki kale kulelerle desteklenen sur Hellenistik dönemde inşa edilmiş, Roma döneminde de onarılmıştır. Kentin bugün için saptanmış olan ve ikisi de antik limana açılan kapılarından biri kuzeyde, diğeri ise batıda yer almakta, ayrıca surun güneydoğu köşesinde bir de merdivenli giriş bulunmaktadır.
Roma döneminde kentin, akropolün kuzeyinde yer alan tepenin eteklerine doğru yayıldığı anlaşılmaktadır. Kentin Hadrianus döneminde büyük imar çalışmaları içinde olduğu ve Athena Pollias tapınağının bu dönemde inşa edildiği bilinmektedir. Hellenistik tiyatronun da, yine bu dönemde Roma tiyatrosuna dönüştürüldüğü sanılmaktadır.
M.Ö. 4. yy.’ın üçüncü çeyreği içinde Anadolu’ya Büyük İskender ile gelen özgürlük ve barış dönemi, M.Ö. 323 yılında, onun ölümü ile son bulur. Bu tarihten itibaren Anadolu’daki Helen kentleri için çok karmaşık ve kanlı bir süreç başlar.
M.Ö. 3. yüzyılda Kolophon ile Notion, bir ortak vatandaşlık anlaşması yaparak politik bir birlik oluşturdular. Bu döneme tarihlenen yazıtlarda sıklıkla Notion’da yaşayan Kolophon’lu bireylerin adları geçmektedir.
Notion M.Ö. 218 yılında Pergamon kralı I. Attalos’a bağlanır. M.Ö. 196 yılında Suriye kralı Antiochos III’ün yönetimine girerse de M.Ö. 191 yıllarında tekrar Pergamon kralı Eumenes II’nin eline geçer. Apemeia barışı ( M.Ö. 188 ) ile de Magnesia savaşında Roma ve müttefiklerinin yanında yer aldığı için Notion’a özerk statü verilir.
M.Ö. 133 yılında başlayan ayaklanma sırasında Aristonikos donanması ile Notion’a gelir, akropolü ele geçirir ve kenti Romalıların Asya Eyaletine dahil eder.”

Böylece Notion Ören Yeri gezimizi tamamlayıp inişe geçiyoruz.
Yazı ve Fotoğraflar:
Dr.M.Cengiz TÜMER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder