Kolophon'un toprakları Cumaovası düzlüğündedir. Arazi binicilik için çok elverişliydi. Kentin atlarıyla ün kazanmasına şaşmamak gerek. Öyle ki, kesin bir sonuca ulaşmaksızın sürüp giden çarpışmalarda, Kolophon atlıları hep belirleyici bir rol oynardı. "İşte" der Strabon, "bu yüzden, sorunu ivedilikle çözümlemek anlamında, 'meseleyi Kolophon'a havale etmek' deyimi kullanılır." Kolophon sözcüğü "doruk" ya da "sonuç" anlamına gelir. Bu yüzden bu deyim belki de atlarla ilişkili değildir.
Plinius, Kolophonlularm savaşta köpeklerden yararlandığını anlatır. Çünkü köpekler hem en güvenilir yardımcı gücü sağlamış hem de ücretsiz hizmet vermiştir. Söz konusu hayvanların bugün Anadolu'da yaşayan çoban köpeklerine benzemesi durumunda, düşmanların ne denli ürkütücü birer hasım ile karşılaşacakları açıktır.
Teos'ta ele geçen bir yazıt, gözetleme kulelerinde köpeklerden yararlanıldığına değinmektedir. Kolophon'da köpeklerden bir konuda daha bahsedilir. Yunan dünyasında bir eşi yalnızca Sparta'da görülen bir uygulama. Köpek kurbanı. En azından Pausanias'ın anlattıkları bu şekildedir. Yunan dünyasında bir hayvan kurban edilince, etini genellikle sahibi ve onun davetlileri yerler, özel bir pay rahip için ayrılırdı. Tanrıya da derisinden, yağından ya da kokulu bir tarafından bir parça sunulurdu. Neyse ki, bu kokuyu tanrılar özellikle severlerdi. Köpek, her yönüyle tam bir kurban niteliği taşır. Güzel bir yemekle karın doyurmak için bir fırsat değildir. Kolophon'daki töreye göre, hayaletler gönderip, yol kavşaklarında ruhlar hortlatan, yeraltının üç başlı tekinsiz tanrıçası Hekate'ye, geceleyin kara renkli bir dişi köpek sunulurdu. Sparta'da ise köpek kurbanı, savaş tanrısı için yapılıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder