3 Aralık 2009 Perşembe

Kehanet

Kolophonlular, Apollon Klaros Tapınağı ve bilicilik merkezinin çok eskiye dayandığını ileri sürerlerdi. Ancak yazılı kaynaklarda bu konuda bir bilgiye rastlanmaz. Klaros'a ilişkin ilk kaynak, İ.Ö. 7. yüzyılda Homeros tarzındaki Apollon'a Övgü'dür. İkinci kaynak Artemis'e Övgü ise daha sonraları oluşturulmuş bir yapıttır. Her iki kaynak da bilicilik merkezine değinmemiştir. Klaros'un adı İ.O. 6. yüzyılda Kroisos'un başvurduğu bilicilik merkezleri arasında da geçmez. Bilicilik merkezinin varlığı, Hellenistik Dönem başlarından önce belgelenememektedir.
Halbuki söylentiler, buranın en eski zamanlardan beri bilicilik ile bir ilişkisi olduğu yolundadır.
Anlatıldığına göre Sibyl Herophile Troia Savaşından da önce, Klaros'a gelmiş ve kehanetlerde bulun­muştur. Bu kehanetlerden biri, Helena'nın Avrupa ve Asya kıtala­rının yıkımına yol açacağıdır.
Yörede yaşayan yerli Karialılar'ın yerini ilkin Girit'ten gelen Yunanlılar, daha sonra da Thebalılar alır. Thebalılar içinde bilici kadın Manto da vardır. Manto, Giritli­lerin şefi ile evlenir. Çiftin bir oğlu olur. Bu, ünlü bilici Mopsos'tur. Troia Savaşı'ndan sonra aynı derecede ünlü bir bilici olan Kalkhas da Klaros'a gelir ve ikisi arasında bir kehanet yarışması yapılır. "Çok merak ettim" der Kalkhas, "şu ağaçta kaç incir var, bana tam sayıyı söyleyebilir misin?" Mopsos şöyle yanıtlar: "On bin tane. Eğer kileyle ölçersen, bir tanesi artacaktır." Yanıtın doğru olduğu­na karar verilir. Sayan veya tartan olup olmadığı belli değil.
Bunun üzerine Kalkhas, kendisinden daha iyi bir bilici ile kar­şılaştığında öleceğini dile getiren eski bir kehanette bildirildiği gi­bi, oracıkta üzüntüsünden can verir.
Başka bir anlatımda ise Kalkhas, Mopsos'un önüne gebe bir domuz koymakta ve domuzun kaç yavru doğuracağını sormaktadır. Mopsos, "Biri dişi, üç yavru" diye karşılık verir. Yanıtın doğru ol­duğu anlaşılır. Bunun doğruluğunu saptamak daha kolay. Olay yine Kalkhas'ın ölümü ile noktalanmıştır.
Bugün kalıntılarını gördüğümüz tapınak, Erken Hellenistik Dönem'de inşa edilmiştir. Apollon'un, yeni evinden verdiği belki de ilk öğütlerden biri, Yeni Smyrna'nın Meles'in karşı yakasında kurulmasıdır.
Klaros'ta kehanete ilişkin hiçbir yazıt bulunmamıştır. Ancak Bergama ve Turgutlu'da Apollon kehanet yerine ilişkin yazıtlar bulunur. Tapınaktan gelen yazıtlar Anadolu'da Sivas, Amasya, Kayseri ve Konya'da da bulunmuştur. Bun­lardan Güney Rusya'da Olbia, Cezayir, Sardunya, Roma ve hatta İngiltere'de bile ele geçenleri vardır. Tapınağın doğu yönündeki dört basamak bütünü ile ya­zılarla kaplıdır. Bunlar uzak kentlerden ve ülkelerden tanrı Apollon'un tasviyelerini alma­ya gelen delegelerin listelerini kapsamaktadır.
Pek çok kutsal yer gibi, Klaros da kor­sanların elinden çok çeker. Bilicilik merkezi bir süre için parlaklı­ğını yitirirse de Roma Döneminde yine canlanır. İmparator Hadrianus, son yıllarında tapınağı canlandırır. Roma Dönemi'nde, tanrıya danışmak ve onun onuruna yakarılar söylemek üzere, dünyanın çeşitli yerlerinden - Karia, Phrygia, Pisidia, Pontos, Thrakia, Girit ve hatta Korinthos'tan - düzenli olarak delegeler gelmiştir. Bu ziyaretlerin yüzlercesi tapınağın basamakları, propy­lon, sütun kaideleri ile yivleri ve başka parçalar üzerindeki yazıt­larda belgelenmektedir. Yazıtlarda İyonya'yı yalnızca Kios ve Pho­kaia temsil eder. Anlaşılan, komşu kentler kehanet konusundaki alışkanlıklarında, Didymaya öncelik vermişlerdir.
Klaros bilicilik merkezinin verdiği bazı öğütler günümüze ulaş­mıştır.
İskender Dönemi'nde kentlerini Bayraklı'dan Kadifekale'ye (yani Pagos'a) nakleden İzmirliler de Klaros Apollonu'nun öğütlerini almışlardır.
İ.S. 18 yılında Klaros Apollon'una başvuran Germanicus, sonunun yakın olduğu yolunda uyarılmıştır. Ertesi yıl kendisini evlat edinen İmparator Tiberius'un da adı­nın karıştığı bir komplo sonucunda zehirlenir ve Suriye'de ölür.
Pausanias'ın yazdığına göre Suriye'deki Orontes (Fırat) Nehrinin yatağı Roma İmparatorunun kararıyla değiştirilince, kuruyan nehir yatağında dev bir tabut ve iskelet or­taya çıkmıştır. Suriyeliler kendilerini aydınlatması için Klaros'a başvururlar. Tanrı iskeletin Hint ırkından Orontes'e ait olduğunu açıklar. Orontes adında birisi tanınmadığından, Apollon'un sözleri iki yönden yarar sağlamaktadır. Bir kez, kanıtlanması olanaksız­dır; ikincisi, nehir adının kökenine ilişkin bir açıklama getirmek­tedir.
İ.Ö. 2. yüzyılda büyük bir salgın baş gösterince Pergamon halkı, bir çare bulmak umuduyla Klaros'a delege gönderir. Apollon tipik bir öğüt verir Pergamonlulara: "Halkı dört gruba bölerek, her birinin Zeus, Dionysos, Athena ve Asklepios'a tapım göstermesini sağlayın. Emredilen kurbanları ve kurtuluş yakarılarını sunun."
Bilicilerin sıklıkla verdikleri öğüt, buradaki gibi adları özellikle belirtilen bazı tanrılara kurban sun­mayı gerektirir. Fransız kazıları, bildiğimiz öğütlere yenilerini katmamıştır. Bilici tarafından verilen öğütlerin bir yazıt ile tapı­nakta değil, delege gönderen kentte belgelendiği anlaşılır.
Tacitus, Kolophonluların Apollon rahibini Miletoslular arasından seçtiklerini söylemiştir. Bu şaşırtıcı iddia için şimdi­lik hiçbir dayanak yoktur. Ozan Nikandros'un durumu iddiayı çürütecek niteliktedir. Nikandros'un İ.Ö. 3. yüzyılda Apollon Klarios rahibi olduğu ve bu görevin ailesinde kalıtımla kuşaktan kuşağa geçtiği anlatılır. Ama Nikandros Kolophonludur.
Kehanet ocağına başvuru yöntemlerini, İmparator Tiberius'un evlatlığı Germanicus'un İ.S. 18 yılındaki ziyaretini anlatan Tacitus'tan öğreniriz. Kazılar sırasında ele geçen kalıntılar da kehanetin nasıl yapıldığı konusunda bilgi verir. Bilicilik, Delphi'deki olduğu gibi Pythia denilen bir kadın aracılığı ile değil, bir erkek kâhin tarafından yapılıyordu. Bilicilik her zaman geceleri düzenleniyordu. Kahin danışmaya gelenlerin sayısını ve adlarını alır ve bir mağara ya da bir yeraltı odasına girerdi. Bu­rada gizli pınardan kutsal bir su içerdi. Çoğu bilici rahip okuma-yazma bilmemesine karşın, danışmaya gelen kişi­nin aklından geçen çeşitli konulara ilişkin kehanetleri vezinli bir şekilde dile getirirdi. Şiir dizenler (thespiodes) ve rahipler bu görevi ömür boyu yürütürlerdi. Oysa biliciler her yıl değişiyordu. Ayrıca bir ya da iki yazman bulunuyordu.
Plinius "Apol­lon Klaros'un mağarasında, suyu bilicilik esinleyen fakat içe­nin ömrünü kısaltan bir havuz"dan söz eder.
Tacitus ve Plinius, bir mağaradan söz eder. Bu, bilicilik yeri­nin Apollon Tapınağının içinde değil, dışındaki bir mağarada yer aldığını düşündürmüştür. Kutsal alanın tam karşısındaki küçük bir vadi, doğuda ana vadiye açılmakta ve bunun yaklaşık 800 m. yukarısındaki sarp bir kayalıkta ancak iplerle tırmanılarak ulaşı­labilen bir mağaraya rastlanmaktadır. 1913 yılında mağara ilk kez saptandığında, içeride bir pınar ve birtakım sarkıtların yanı sıra İ.Ö. 3. binden Roma İmparatorluk Dönemine dek çeşitlilik gösteren keramik parçaları ile karşılaşılmış ve mağara Apollon'un kehanet ocağı olarak tanımlanmıştır. Tacitus'un "aşağıdaki mağaraya iner" sözleri bazı kuşkular uyan­dırmaktadır. Klaros Apollon Tapınağı'nın yakınında bir kutsal mağaranın bulunması, burada daha önceki dönemlerde bir Kybele kültünün varlığına işaret eder.

Bugün kesin bir biçimde, bilicilik yeri­nin tapınağın içinde bulunduğu sonucuna varılmaktadır. Yine de söz konusu mağaranın eskiçağda önemli, belki kutsal bir nitelik taşıdığı anlaşılmaktadır. Eğer tapınağın yapılmasından önce bura­nın Klaros'taki ilk kutsal yerolduğu ileri sürülecek olsa, kimse kimse itiraz edemez.
Soruları dinlemeden yanıt verme geleneğinin Klaros Apollon'una özgü bir yöntem olduğu anlaşılmaktadır.
Yazıtlar, tanrıya da­nışmaya gelen elçilere çoğu kez yöresel misterlere özgü sırla­rın açıldığını gösterir. Yazık ki bu misterlerin niteliği karanlık­ta kalmaktadır.
Tapınağın doğusundaki giriş kısmında pronaosta iki kez kıvrılan bir merdiveni yapının uzun kenarı boyunca doğudan batıya uzanan iki geçit izler. Mavi mermerden yapılan bu geçitlerden biri kuzeyde öteki güneyde ve birbirine paralel uzanır. Bunların genişliği 0,7 m., yüksekliği ise 1,80 m'dir. Her iki geçit biraz daha ileride dik bir kıvrım yaparak tek bir geçit haline girer ve sonra yeniden ikiye ayrılarak doğudaki duruma simetrik bir şekil oluştururlar. Her iki geçit de tapınağın adytonuna yani en içerdeki kutsal yere açılırlar.
Adytonu kazmak özellikle güç olmuş, neyse ki çalışmalar birbirini izleyen iki kurak mevsim­den yararlanılarak tamamlanabilmiştir. 1963 yılında en azından planın saptanması mümkün iken, bugün tümü yine sular altındadır.
Adyton, yer altında ke­merli, tonozlu iki salondan oluşmaktadır. Her iki salon da bir insanın ayakta durmasına kıl payı izin verecek kadar alçak tavanlıdır. Doğuda bulunan 6,43 m. derinliğindeki birinci sa­lona, yukarıda anlatılan iki geçit, sağdan ve soldan ulaşıyordu. Bu salondaki taş oturma sıraların yanı sıra mavi taştan yapılmış olan Apollon'un kutsal taşı, yani bir omphalos da bulunuyordu. Bu ilk salon bir bekleme odası idi ve kahin, thespiodes ve yazman burada yer alıyorlar­dı. Birinci salon ikinciden 2,70 metrelik kalın bir duvarla ayrılmıştı ve bu duvarın tam ortasında 1,70 m. yüksekliğinde bir kapı, giriş ve çıkışı sağlıyordu. Bu ikinci salo­nun başka giriş ve çıkış yeri olmayıp, derinliği 4 m'dir. İkinci salon tanrı Apollon'un oturan heykelinin yer aldığı cellanın altında bulunmaktadır. Bu salona yalnız bilici o da karanlık­ta giriyordu. Odanın içinde girişin solunda gö­ğüs hizasında bir korkuluk ile çevrilmiş 0,96 x 1,41 m. ölçüsünde dikdörtgen bir kuyu vardı. Kutsal su bu kuyunun içinde idi. Bilici bu suyu içtikten sonra thespiodosun hazırladığı vezinli ilhamları ezbere okuyarak gelen kişilerin sorunla­rına yanıt veriyordu.
Demek ki yıllar yılı araştırmacıları yanılgıya düşüren "ma­ğara ve gizli pınar" hiç de düşünüldüğü gibi değildir.
Büyük olasılıkla danışmaya gelenler Adyton'a giremiyordu. Adytona girişin yasaklanmadığı varsa­yılsa bile, izlenecek yol öylesine karmaşıktı ki, öğüt isteyen kişi buradan geçtiğinde doğal olarak sersemleyecek ve tanrının karşısına yeterince küçülmüş bir ruh hali içinde çıkacaktı. Tapı­nak görevlilerinin unvanları yazıtlardan öğrenilmektedir. Bilicinin yanı sıra Thespiode adı verilen bir Apollon rahibi ve bir ya da iki yazmandan söz edilir. Thespiode'nin görevi kehaneti şiire dönüştü­rerek aktarmaktır.
Adytondaki dış sa­londa ortaya çıkarılan bir buluntu ise büyük bir şaşkınlık uyandır­mıştır. Mavimsi mermerden, bir yumurtanın yarısı gibi biçimlen­dirilmiş olan nesne, yaklaşık 0.69 m. yüksekliğindedir ve Apollon'­un omphalosu, yani göbek taşı olarak tanımlanmıştır. Omphalos Apollon'un Delphi'deki kültüne özgü bir öğedir. Efsaneye göre Zeus, dünyanın merkezini saptamak amacıyla, iki uç nokta­sından birer kartal uçurur. Kartallar Delphi'de karşılaşırlar. Böy­lece, burası dünyanın göbeği olarak belirlenir. Nitekim, Delphi'de de Klaros'takine benzer formda bir omphalos, ortaya çıkartılmış­tır. Anlaşılan zaman içinde omphalos Delphi'den çok Apollon'a özgü bir öğe sayılagelmiştir. Apollon kültünün bulunduğu başka yerlerde de benzer taşlara rastlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder